joi, 29 iulie 2010

1957 – 2010 ~ 53 yıl gagouz dili yortusu

Dili läzım bilelim
Biz ona inan evaldız
Dili hiç kaybetmeylim
Salt onunnan biz insanız

D. Tanasoglu

Ana dili hem istoria – halkın diri canıdır

Her bir halk dünneya kendi dilinnen hem istoriasınnan gelmiştir. Ana dilin yardımınnan insan düzmüş uzun hem zengin istoriyasını. Ana dili – halkın üredicisi, şkolası, terbiedicisi, inanması hem tanıması, sallangıcı, Vatanı... Var bir laf: “Her bir kuş kendi dilinde ömürlü!”
Gagouz halkı da hep böyle geldi bu dünneya, çekedip o uzun, ikibinyıllık istoriasını eski oguz dedelerin Altayda duuma erlerinden, gezip etişerler Orhon
hem Selenga derelerin alçaklarından taa Orta Asıaya. Sır-Darya hem Aral kırlarına da düzerler VIII-ci asirde kendi Oguzistan devletini, isla annaşarak kavi, uslu komşu dolay halklarlan. Baş kasabası – merkezi olmuştu Yangikent (yangi – yeni, kent – kasaba) Sır-Daryanın boyunda, Aral denizine yakın, nanda şindi bulunar Kazalinsk kasabası. Hayvancılığı, türlü zanaatları götürermiş oguzlar çok uygun, haliz koyunculuu, hergeleciliy, bürüncükçülüü, dericilii, balıkçılığı hem toprakçılığı da. Becerikliymişler alış-verişlikte cambazlıkta hem çok taa başka zanaatlarda. Onnar baalantılık tutarmış çok halklarlan, devletlerlen. Oguz halkı bir büyük halkmış, Ama XI-cı asirin başlantısında bu halk bozuşmak beterine üç pay olar, zere bir payı – Selçuk-beyin oguzları kabul edip araplardan islam dinini kalkıp-gider üülen tarafına musulmannlık ortalığına, bir payı da kayıl olmayıp kabul etsin bu dini deer kendisine “hak-oguz” (doğoru-oguz) da kalkıp-gider Günbatı tarafına Don hem Dnepra arasında kırlara oradan da sora 1064-cü yılın güz zamanında Balkanda, Kara deniz boylarında da orada olarlar “gagouz”. 1812-ci yılda gagouzlar geçtıler geri şindiki Bucak kırlarına. Ama oguzalrın üçüncü payı kalmış erinde da sora kabledip onnar da islamı oldular türkmennerin, azerbaycannarın h.b. halkların dedeleri.
Buydur bizim istoriamızın pek kısadan yolu. Ama derinden aldıynan, o zengin hem bize pek pağalı. Neler geçmedi hem geçirmedi halkımız bu uzun hem zor yollarında! Onun milletlyini saymadılar dilini da savaştılar yoketmee. Ama dedelerimiz becermiş onu koruma. Kaybelmeer gagouz dili ţarizmanın cizmesi altında makar ki baarardılar, tepelerdi dilimizde lafetmek için, Ama kaybeleydi dilimiz, biz da kayıptık, siliniktik dünneyin üzünden, Kayıptı o eski kıymetli hem saburlu oguz senselesi. Bizim dedelermiz koruyup verdiler bize bu en pağalı mülkü – ana dilimizin gözelliyini, zenginniyni, adetlerin can hoşluğunu – salt onnarlan var kolay annamağa, duymağa, hatırlamağa dedelerimizi, ana-bobalarımızı hem da duymağa kendi bu kıymetli hem güzel halkın oğolu-kızı. Dilimiz kaybelmedi, kaybelmesin da! Kimisi sanar, ani gagouz dili şansora kaybelermiş, kimisi da onu istemezmiş, ondan azetmezmiş, utanarmış laeftmee ana dilinde. Hakına-doğoru, geçen zamannarda ţarizmanın çinovnikleri savaşardılar türlü-türlü çürtmee, inandırmağa, ani o diyilmiş dil, ama bir karışmalıkmış, çirkinmiş, fasılmış...?! İnsan da kimisi inanardı, annayamazdı o ezicilerin fena niyetlerini, ani bizim dilimizden azetmeer onnar, diyil kendi insan. İnsan annayamazdı, ani eziciler savaşardılar alıştırmağa onu atılsın kendi dilinden, utansın ondan. Haliz gençler da kimisi o yıllarda ürenmiştiler biraz romınca da onunnan savaşardılar kabarmağa, kurmağa kendilerini. Değil laf, başka dilleri da lazım bilmee kullanmağa – o bir zenginnik, kulturalıktır. Ama kendi dilini bilmemee kullanmağa – o neydir?! O – bir bet fikirliktir, fukaretliktir, milletsizliktir, boş cannık hem vatansızlıktır! Var bir laf: “Kim satarmış anasını, o ne kalarmış satsın başkasını da, kendisini da!” Doru, seyree var, kim böyle hala düşer. Taa çoyu insan sever, tutar ana dilinin, ana kulturasını. Ama üürenmeden onnarı anasından-bobasından, şkolalarda, uşak başçalarında, klublarda, ya da okumadaan ana dilini gazetada, kiyatlarda, seslemedeen onu radioda, televizorda – bunnar, ama yoktu bizde şindiyadan – nasıl var kolay dili tutmağa? Lafetmedeen bu dilde her zaman işte, evde dostlarınnan, hısımnarınnan, söylemedeen onda masal, cümbüş, bilmeyce, söyleyiş, türkü, oyun adetleri – nasıl var kolay dili tutmağa? Geçer sınaşmak kendi dilinde lafetmee, düşünmee, bu sa en hatalı zarar gençler için. Unudular haliz eski laf, zenginnikleri te nice “kıymetlik”, “sefaalık”, “ömür”, “ecel” h.b. Da nesoy bozuk dil biz brakacaz bizim gelen evlatboylarna, uşaklara? Var mı nasıl kahırsız üreklen kaybetmee ana dilimizden butakım güzel hem özlü lafları da lafetmee bir karmakarışık dilde?! Kime benzeriz biz böyle kırık lafederken? Kim kabaatlı? En ilkin deycem kabaatlı kendi lafedenner, ani çalışmarlar, düşünmeerler, lafederler nice olursa, üürenmeerler da doru lafetmee, çünkü onnara etermiş o dil!? Kabaatlı analarlan bobalar da, ani evde lafetmeerler uşaklarlan uz dilde, çalmarlar sallangaç, türkülerini söylemerler uşaklara masal ana dilinde, hepsi da – amucalar, daykalar, lelüler, bulülar, nunalar, saadıçlar çalmarlar sıralarda bizim eski türküleri, maaneleri, çalgıcılar da çalmarlar bizim avaları, oyunnarı. Nanda bizim kauşlar, kavallar, çırtmalar, zurnalar, gaydarlar, dayreler, daullar, drımbalar? Nandan bilecek uşaklar, gençler ana dilini, adetleri, naţional giimnerimizi, sıraları, masalları, türküleri, bilmezken halkımızın kultura zenginniklerini? Bize sa pek lazım büünkü günde hem ileri doru da ana dilini hem kulturamızı bilen çok speţialist: çalgıcı, oyuncu, dirijer, baletmeyster, rejiser, akter, kompozitor, yazıcı, resimci, redaktor, korrektor, tipografiya işçisi, sport işçileri, lingvist, folklorist, muzıkoved, literaturoved, talmaç, istorik, klub işçileri, biblioteka izmetçileri, kiyat satıcıları h.b. Neçin istemersiniz Ministerliklerden ki şkolalarda ürensin ana dili, istoriamız, kulturamız, gagouz muzikası, oyunnarı, teatra olsun. Radioda televideniyada taa çok işidilsin bizim türkülermiz, stihler, prozamız, pyesalar? Ne beklersiniz? Ne? Neçin brakılarsınız kendi kulturamızdan? Neye etişecez böyle brakılmaklan? Ne, yaşarız varlıklı, yeni evler yaparız, içerler da üklü neylen istersen, sofralar da katıklan doldu, garajlarda motoţikla, moped, yada avtomaşına durar, maazalar da dolu, üstümüzde da yanarlar büyük-boysu rubalar evelki naţional kostümnarın erine, kurortlarda gezeriz... da başka bişey mi diyil lazım? Kultura diyil mi lazım? Başka halklar, bakarız, hep varlıklı yaşarlar, ama kulturasını da düzerler, eskileri da koruyerlar, istoriasını bilerler, dilini kullanarlar – bir adette, bir sırada, bir yortuda yada sţenada çıkarlar güzel naţional kostümlarlan, kendi instrumentlerinnen. Türlü expoziţiyalarda göstererler ev ustalıklarını evelden büüneden h.b.
Kardaşlar, esabımızı alalım, düşünelim, böyle yok nasıl yaşamağa sade pak ekmeklen, televizorun bacaanda baalı, maşinamızlan hem paraylan! Lazım kultura da, cana da bir alaf! Tanıyın, ani ana dilimiz, istoriamız hem kulturamız – bütün halkımızın diri canıydır.

marți, 13 iulie 2010

Primul roman găgăuz - 25 de ani de la prima ediţie


În anul 1985 editura „Literatura artistică” a scos de sub tipar primul roman în limba găgăuză – „Uzun Kervan” („Caravana de secole”) scrisă de D. Tanasoglu.

Cartea lui D. Tanasoglu are o tematică foarte actuală şi acum, fiind consacrată istoriei poporului găgăuz. Cele mai multe evenimente din romanul „Caravana de secole” sunt redate prin intermediul unui povestitor din popor – cântăreţul „pietci-kauşciu”.




Acest procedeu artistic i-a permis autorului să înmănuncheze un mare interval de timp – de la epocile preistorice până la începutul secolului nostru, până la răscoala armată din anul 1906 din Comrat.

În roman au fost introduse câteva zeci de personaje, iar celelalte au fost create de imaginaţia scriitorului. În centrul povestirii se află imaginea caravanei care înaintează necontenit în spaţiu şi în timp. Caravana este poporul însuşi, putem spune că anume el este eroul principal al romanului.

Editarea romanului „Caravana de secole” este o mărturie în plus a înfloririi naţiunilor în condiţiile societăţii dezvoltate.